Mutfak, baharat kokularıyla doluydu; üvey ablam Ece, tezgahın başında yemek hazırlıyordu. Beyaz önlüğü, dolgun memelerini zar zor örterken, ince bluzu terle yapışmıştı tenine. Ben, arkadan yaklaştım sessizce o yılların birikmiş arzusu, bir yangın gibi içimi kemiriyordu. “Yardım edeyim,” diye fısıldadım, ama ellerim beline kaydı, yukarı doğru tırmandı. Ece irkildi, kaşığı elinden düşürdü. “Ne yapıyorsun?” diye kekeledi, ama sesi titriyordu – belki korkudan, belki heyecandan. Fermuarını indirdim yavaşça, bluzunu sıyırdım; memeleri özgür kaldı, uçları sertleşmiş, davetkâr. Eğildim, birini ağzıma aldım; dilimle emdim, ısırdım hafifçe. Tadı tuzlu, tatlı ter ve süt karışımı bir afrodizyak. Ece inledi, elleri saçlarımda dolaştı, tezgaha yaslandı. “Dur… ah, devam et,” diye mırıldandı, kalçalarını bana doğru bastırdı. Diğer memesini de yedim, dişlerimle çekiştirdim; o, bacağını kaldırıp eteğini sıyırdı, parmaklarını ıslaklığına daldırdı. Ritmimiz hızlandı yemek kaynıyordu ocakta, ama biz yanıyorduk. Tohumlarım aktı pantolonuma, Ece’nin inlemeleri mutfağı doldurdu. Sonra, gülümseyerek doğruldu; memeleri kızarmış, izlerimle süslenmiş. “Yemek hazır,” dedi boğuk sesle, ama gözleri başka bir ziyafeti vaat ediyordu. Tabu, lezzetli bir sır gibi üvey bağlar, en tatlı günahları doğurur.
Deli saçması bir seksi milli yatırımcılar yaptı. Sektörün en iyi yatırım ve melek yatırımcıları olan…