Odadaki loşlukta uzanırken parmaklarının hafifçe sırtımdan kaymasını beklerim bir nehir kenarında suyun akışını izler gibi. Üvey bağın o ince gerilimiyle dokunuşu başlar omuzlarımdan aşağı doğru süzülerek içimdeki dalgaları uyandırır. Bu temas sadece tenin fısıltısı değil ruhumun en sessiz köşelerini gıdıklayan bir rüzgar belki de yasaklığın tatlı zehriyle zehirlenirken. Gözlerimi kapattığımda hayaller çoğalır onun ellerinin yolunu takip ederek belimin kıvrımında duraklayarak. Kalp atışlarım yavaş bir davul gibi çarpar o yumuşak baskıya yanıt verirken bedenim erir gider bir bulutun dağılışı gibi. Bu okşayış bir sır mı yoksa özgürleşme mi diye mırıldanır zihnim en derin mağaralarında yankılanarak. Belki bu an bir köprü kurar yalnızlıkların ötesine uzanırken. Ya da sadece bir anlık ateşlenir sönecek közlerle geriye kalırken. Yine de o sıcaklık kalır kemiklerimde dolaşarak yeni uyanışlar filizlendirerek. Zamanın akışı bulanıklaşır o ritimde kaybolup giderken her sınır. Bu tür yakınlıklar beni yeniden doğurur en eski kabuklarımdan sıyrılıp taze bir filize evrilerek. Sükunet iner sonra hafif bir meltem gibi her yanı yatıştırarak.