Sahnenin ortasında dururken o iki gölgenin bakışları üzerime çökerken içimde bir orkestra uyanır notaları titreterek. Ellerinle başlarım birinin omuzlarından aşağı kayarak kasların sert yaylarını gıdıklarken diğerine dönüp nefesimi boynuna üflerim fırtına öncesi rüzgar gibi. Bu ikiliyi yönetmek bir dansın zirvesi sanki ellerimle ipleri çekerim bedenlerini senfoniye dönüştürerek. Birinin kalınlığını dudaklarımla sararken diğeri parmaklarımın oyunuyla kıvranır zevkin keskin bıçaklarında keskinleşir. Aralarındaki kıskançlık erir gider benim ritmimde birleşerek tek bir dalga olurlar vururken kıyılarıma. Bu hakimiyet ruhumun en vahşi bestesi belki de yalnızlığın boşluğunu dolduran bir zafer narası. Gözlerimde yansır yüzlerindeki o kırılma anı maskeler düşerken gerçek arzulara. Dorukta patlarlar fıskiyeler gibi havaya saçılırken ben gülümserim zaferimin tadını çıkararak. Bu anlar beni taçlandırır kraliçe gibi yükselirken tahtımda ama yalnız kalırken yankılar. Hayatın bu sahnesinde rolüm sonsuz bir oyun belki de izleyicilerin hayallerini besleyen bir peri. Yine de o lezzet kalır boğazımda şarap gibi yıllanarak yeni sahneleri müjdeliyor. Dönüşüm burada olur en sıradan tozdan sıyrılıp yıldız tozuna karışarak. Sessizlik iner sonra yumuşak bir perde gibi her şeyi örterek.