Yumuşak yastıkların arasında kıpırdanır bedenler gün batımının kızılını yutmuş bir odada. Ellerin keşfi başlar yavaşça omuzlardan belin inceliğine inerek ateşin ilk kıvılcımını çakarak. Nefesler senkronize olur bir melodi gibi yükselip alçalarak kalplerin ritmini birleştirerek. Bu yakınlaşma sadece etten öte ruhların fısıltılı diyaloğudur belki de sonsuz bir bağın ilk dokunuşu. Dudaklar buluşur tatlı bir açlıkla yılların tohumlarını ekerken. Kaslar gerilir hafifçe zevkin dalgaları yayılırken iç organlara doğru. Bu anın büyüsü yatar mı sadakatin derin kuyusunda yoksa özgürleşen bir nehirde. Zamanın kumları akar kum saatinin dar boğazından bu kucaklaşmanın sıcaklığında yavaşlayarak. Belki de bu birleşme bir bahçedir filizlenen umutlarla dolu. Ya da sadece bir rüyanın en parlak sahnesi uyanışta soluklaşan. Yine de o sıcaklık kalır kemiklere işleyerek yeni günlerin habercisi olarak. Hayatın ipleri burada düğümlenir gevşek ama güçlü bir kucaklamayla. Bu yollar insanı yeniler en taze yapraklarından filizlenerek. Sonunda sükunet çöker bedenlere mavi bir gökyüzü gibi kaplayarak her yanı.