İnce ipek dokular bacaklarımı sararken aynanın karşısında dururum bir heykel gibi sabit ama içimde fırtınalar eserek. O parlak filelerin altında nabzım hızlanır her adımda sürtünmeyle kıvılcımlar saçarak ruhumun en gizli odalarını aydınlatırken. Bu örtü sadece bir kalkan değil belki de arzunun en ince perdesi altında yatan vahşi bir dansı davet eder bedenimi titreterek. Parmaklarım dokunur o yumuşak ağlara kayarken hayaller çoğalır birinin nefesi dizlerime iner dilinin izini bırakarak. Zevkin bu tuhaf oyunu özgürleştirir mi yoksa bağlar mı diye sorar iç sesim karanlık koridorlarda yankılanarak. Kalbim bir flüt gibi öter o sürtünmenin ritminde notalar yükselirken her sınır erir gider. Bu fetiş bir sır mı yoksa uyanış mı diye mırıldanır zihnim en kuytu köşelerinde filizlenerek. Belki bu kumaşlar bir hikaye dokur tenimin haritalarında yollar çizerken. Ya da sadece bir illüzyon gibidir dağılacak ışıkta soluklaşarak. Yine de o his kalır derinde bir kök gibi sararak yeni filizler doğurarak. Dönüşüm burada başlar en çıplak halimden sıyrılıp gizemli bir sis olup uçuşa geçerek. Sakinlik iner sonra yumuşak bir yağmur gibi her yanı ıslatarak.