O dolgun kıvrımların arasında sızlayan o keskinlik beni yatakta kıvrandırırken zihnimde fırtınalar eser sessiz bir okyanusun derinliğinde. Gece yarısı dokunuşlarının hatırası kalır geride bir yangının közü gibi harlar içimi her kıpırdanışta. Bu acı sadece etin isyanı değil ruhumun en kuytu yaralarına dokunan bir bıçak belki de yılların bastırılmış feryatlarını salıverir özgür bir nehir gibi akar damarlarımda. Bacaklarımı ovuştururken hayaller canlanır o anın vahşi dansında kaybolmuş bedenimin yankılarıyla. Kalbim yavaş bir zil gibi çınlar o sızının ritminde sınırlar bulanıklaşırken gerçeklik erir gider bir sis perdesinde. Bu his bir ceza mı yoksa hediye mi diye sorar içimdeki yankı karanlık mağaralarda dolaşarak. Belki bu yara bir tohum eker dayanıklılığın bahçesinde filizlenerek. Ya da sadece bir izdir silinecek gün ışığının dokunuşuyla. Yine de o sıcaklık kalır derinlerde bir kök gibi sarar beni yeni uyanışlar doğurarak. Dönüşüm burada başlar en yumuşak etlerimden sıyrılıp çelik bir iradeye sokturarak. Sükunet iner sonra ılık bir esinti gibi her yanı yatıştırıp yenileyerek.